Barossa Valley, Şarap 101

Bu yazı Adelaide’den Darwin’e Avustralya Outback Deneyimi isimli yazı dizisinin üçüncü yazısıdır. Bu diziye ait yazıların listesine buradan ulaşalabilirsiniz.

Adelaide’e elveda deme günü. Bu şehirde çok kısa vakit geçirdiğimden ötürü biraz hevesimin kursağımda kalması durumu var açıkçası. Daha fazla vakit harcamayı ve şehri daha ağır tatmayı tercih ederdim. Ancak bazen elde olmayan değişkenler sebebiyle (ki benim bahanem sınav takvimimdi) yapılabilecek çok fazla şey kalmıyor uyum sağlamak dışında. Ancak 1 gün için dahi olsa çok değerli anılarla ayrılıyorum. Avustralya’ya yeniden gitme durumumda uğrayacağım yerler listemde yer alacak Adelaide.

Sabah ilk iş olarak hostelden ayrılıp aracımızı almaya doğru yollanıyoruz. Daha önce rezervasyonumuzu yaptırdığımız şirket olan Wicked Campers’ın Adelaide ofisi şehir merkezinde olduğundan hepimiz yüklerimizi sırtlanıp 10 dakikalık bir yürüyüş sonrası varıyoruz ofise. Wicked’in araçlarını daha önceleri yollarda sıkça görmüştüm. Herhalde şirket politikası sebebi olsa gerek araçların bakımı konusunda biraz vurdumduymaz olduklarını söyleyebilirim. Ancak araçların dış tasarımları bir o kadar ilgi çekici. Bizim kiraladığımız araç ise şu;

Aracımızı alıp tatil boyunca yeme-içme ihtiyaçlarımızı karşılamak için market alışverişine gidiyoruz öncelikle. Road trip öncesi çok fazla uyarılarla dolu yazı okuduğumuzdan dikkat edilmesi gereken şeylerden birinin “su” olduğunun farkına varmak zor değil. Yolculuğa çıkmadan önce tavsiye edilen kişi başı alınması gereken su miktarı 12 litre. Bu tavsiyeye uyarak yanımıza 60 litre su alıyoruz, 1.5 litrelik 40 şişe olarak. Tüm bunlarla beraber yolculuğun devamı için elzem olan aux kablomuzu da (müziksiz yol olmaz) temin ettikten sonra artık maceraya başlama vakti. İlk durak Barossa Valley.

Barossa Valley, Avustralya’nın şarap üretimi yapılan en eski bölgelerinden biri. Adelaide’den yaklaşık 60 km uzaklıkta olan bölge yemyeşil üzüm bağları ile çevrili. Karavan parklarından birine kaydımızı yaptırdıktan sonra aracı orada bırakıp bisiklet kiralayarak şarap üreticilerinin bağlarını ziyaret etmeye niyetleniyoruz. Şanssızlık şu ki kaldığımız yerde yeterli sayıda kiralanabilecek bisiklet bulamıyoruz. Bundan dolayı bisiklet yerine yürüyerek dolaşmayı tercih ederek başlıyoruz tek tek dolaşmaya üzüm bağlarını. İlk durağımız Turkey Flat Vineyards. İsminin o bölgede görülen bir hindi türünden geldiğini öğrendiğimiz Turkey Flat’in şaraplarını tadıyoruz bir yandan hikayelerini dinlerken. Çıkışta ise yanımızda bir 2012 Butchers Block Red ile ayrılıyoruz satış mağazasından. Mağazaya girmeden önce F. ile aramızda şöyle bir konuşma geçmişti; “Şimdi içeriye girip sadece şarapları deneyip çıkacağız ama ayıp olmasın bir şey almadan çıkarsak?”. Girerken hiç niyetimiz olmamasına rağmen çıkarken bir tane almış bulununca ister istemez bu konuşmayı birbirimize hatırlatıp gülüyoruz sonraki ziyaretlerde olacaklardan habersiz.

İkinci durağımız Bethany Wines’a yürürken havanın aslında yağmura epey elverişli olduğunu hissediyoruz bir yandan. Tam üzüm bağlarına ulaştığımız sırada ise yağmur tüm şiddetiyle yağmaya başlıyor. Kendimizi zor atıyoruz satış mağazasının içerisine. Yağmur dinene kadar içeride vakit geçireceğimizden ortaklaşa karar verip bir yandan olabildiğince ağırdan alma, soru sorarak içerideki kalış süremizi uzatma taktiklerine başvuruyor, diğer yandan Bethany bahçesinde büyümüş Riesling, Shiraz ve Cabarnet Sauvignon’ları tadıyoruz. Tam yağmurun durduğu, satış mağazasının kapanmaya yaklaştığı vakit biz de ufak ufak diğer durağımıza ilerlemeye karar vermişken çıkışa yakın mağazanın yapmış olduğu indirimi görüp, dayanamayıp iki şişe daha satın alıyoruz. Ayrılırken F. ile birbirimize bakıp hiçbir şey söyleyemeden sadece gülüyoruz. Şimdi işler ciddiye bindi. Son durağımızdan 3 şişe alıp ayrılmayalım diye birbirimize takılıyoruz.

DSC03185

Vakit artık akşam 5’i geçkin olduğundan sadece tek bir tane daha şarap üreticisini ziyaret etme hakkımız kalıyor zira en geç saat 6 civarında hepsi kapanmış oluyor. Bu sebeple son hakkımızı Artisans Of Barossa’da kullanmayı tercih ediyoruz. İşin güzel tarafı sadece Barossa Valley’den değil aynı zamanda Eden Valley’den de ürünler tatma fırsatı buluyoruz. Şişelerden birinin arkasında okuduğum şu cümleyi ise çok sevmiştim; “If Shiraz is considered by many to be the King of the Barossa, then surely Eden Valley Riesling must be its Queen”.

Dönüşümüz süresinde yağmur sonrası toprak kokuları eşliğinde, hafif mutlu, hafif ıslak, yüzlerde tatlı gülüşlerle gece boyunca kalacağımız yerin yolunu tutuyoruz. Barossa’da geçireceğimiz tek günü doldurmuş artık akşam yemeği için hazırlıklara başlayarak günü kapatıyoruz. Sonraki gün için rotamız ise Flinders Ranges.

Yorum bırakın